10- Üçüncü Kişilerin Kusuru, İş Kazasındaki İlliyet Bağını Keser ve İşverenin Tazminat Sorumluluğunu Kaldırır (Yargıtay 21 HD 2012/5289)
Yargıtay 21 HD E.2012/4196, K.2012/5289,
05.04.2012
Olayın Kısa Özeti :
Olay hakkındaki haber:
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/bagdat-a-dusen-ucak-34-eve-ates-dusurdu-5753837
Adana merkezli bir Türk şirketince
yapımı devam eden inşaat için, işçilerin toplu olarak Adana’dan Bağdat
yakınlarındaki bir havaalanına uçak ile götürülmesi sırasında bilinmeyen bir
sebeple inişte uçak düşmüş, kazada 30 kişi hayatını kaybetmiştir. (Bilirkişi
raporlarına göre uçakta her hangi bir kusur tespit edilememiş, pilotaj hatası
nedeniyle kazanın olabileceği belirtilmiştir.)
Uçağın inşaat şirketi tarafından
temin edilmesi sebebi ile olay iş kazasıdır. Bu sebeple ölenlerden birinin
ailesi tarafından İnşaat firması ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü hakkında
dava açılmış; manevi tazminat talep edilmiştir.
Mahkeme tarafından Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın İdare Mahkemesi yetkisinde olduğu
gerekçesi ile bu talep ret edilmiştir.
Ancak, inşaat firması aleyhine
açılan manevi tazminat talebi mahkeme tarafından kabul edilmiştir. İnşaat
firması tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 21 HD’ne gitmiş, Yargıtay’dan
inşaat firması lehine karar çıkmış ve mahkemenin kararını bozmuştur.
Yargıtay ret gerekçesinde, üçüncü
kişilerin kusurunun illiyet bağını keseceği vurgulanmış ve kararda “özellikle
işverenin alacağı bir önlemin bulunmadığı gibi işveren açısından illiyetin
kesildiği göz ardı edilerek davanın reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne
karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni” olarak gösterilmiştir.
Yargıtayın Ret Gerekçesinin Detayları
(Kusursuz Sorumluluk, Tehlike Sorumluluğu, İlliyet Bağı):
Son zamanlarda kendisini yoğun
bir biçimde hissettiren teknik ve teknolojik alanlardaki bu gelişmeler,
kusursuz sorumluluğun bir türü olan tehlike sorumluluğu kavramına ortaya
çıkarmıştır. Tehlike sorumluluğunu savunanlar işverenin özen borcunu ideal
ölçüler içinde yerine getirmesi halinde dahi, meydana gelen zarardan yine de
sorumlu tutulması gerektiğini savunmaktadır.
Yargıtay uygulamasında, ilk
kararlarda işverenin iş kazalarından doğan sorumluluğunun haksız fiile
dayandığını kabul etmişken, zamanla işçinin daha yararına olan, akdi sorumluluk
esasını benimsemiştir. Sosyal, ekonomik ve kültürel alanda meydana gelen
gelişmeler nedeniyle akdi sorumluluğun da yetersiz kalması üzerine Yargıtay
uygulamalarında istikrarlı şekilde tehlike sorumluluğu görüşünü kabul
etmektedir.
Tehlike sorumluluğu, en ağır
kusursuz sorumluluk halini oluşturmaktadır. Az öncede değinildiği gibi, işveren
her türlü özen borcunu yerine getirmiş olsa dahi meydana gelen kazadan dolayı
sorumluluktan kurtulma olanağı yoktur. Bu anlamda tehlike sorumluluğu mutlak
bir sorumluluk olarak nitelendirilebilir. Bununla beraber belirtmek gerekir ki
tehlike sorumluluğu bir "sonuç" sorumluluğu da değildir. Gerçekten
zarar işletmeye özgü bir tehlikeden doğmamış, yani araya giren bir başka
nedenden dolayı meydana gelmişse, işverenin bu zarardan sorumlu tutulmaması
gerekir. Başka bir deyişle işyerinin işletilmesi veya bundan doğan tehlikeler
ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı bulunmuyorsa, işverenin
sorumluluğundan söz edilemez.
Öteki sorumluluk hallerinde
olduğu gibi, tehlike sorumluluğunda da 3 halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar
mücbir neden, zarar görenin kusuru ve 3. kişinin kusurudur. Öğretide illiyet
bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri ve bu arada tehlike
sorumluluğu içinde geçerli olduğu vurgulanmaktadır. Yargıtay uygulamasında
illiyet bağının sadece kusura bağlı sorumluluktan değil sebep ve özellikle
tehlike sorumluluğunun kurulabilmesi için zorunlu olduğu kabul edilmektedir.
İlliyet bağının kesilmesine neden olan bu çeşitli durumların öncelikle tehlike
sorumluluğu içerisinde kabul edilmesi gerekir. Çünkü kusurlu olmadığı gibi,
kendisinden beklenen özeni gereği gibi yerine getirmiş olan bir işvereni,
işyeri ya da işletmeyle uzaktan, yakından ilgili bulunmayan mücbir nedenlerden
sorumlu tutmak adalet ve hakkaniyet duygularını incitir. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 18.3.1987 tarih ve 1986/9 – 722 Esas, 203 karar sayılı kararı da aynı
doğrultudadır.
Somut olaya gelince: davacının
içinde bulunduğu uçakta önceden var olan bir arızanın tespit edilemediği, her
hangi bir uçuş yapı hatasına veya çalışma eksikliğine rastlanılmadığı, kazanın
başka bir kalkış denemesi yapılmadan alana zamanından önce inilmek
istenmesinden kaynaklandığı, pilotların uçağı riske atabilecek durumlardan
kurtulmak için eğitilmeleri gerektiği Irak Sivil Havacılık Dairesi Uçuş
Güvenliği Departmanının dosya içerisinde bulunan kaza sonrası nihai
raporlarından anlaşılmaktadır. Nitekim hükme esas alınan kusur bilirkişi
raporunda da uçağın hava şartları ve pilotaj hatasından düşmüş olabileceği
vurgulanmıştır. Hal böyle olunca işverenin kusurunun bulunmadığı, kendisinden
beklenen özeni gereği gibi yerine getirdiği, kazanın meydana gelmemesi için
alacağı bir önlemin bulunmadığı, pilotaj hatasının da kusursuz sorumluluğun tüm
halleri için gerekli illiyet bağını keseceği göz ardı edilerek davanın reddi
yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olup bozma nedenidir.