13- Özellikle Ceza Davasında Maddi Olgunun Bilirkişiye Bırakılması Karar Bozma Nedenidir. (Yargıtay 10 HD 2015/780)
Yargıtay 10 HD E.2014/25533, K.2015/780,
20.01.2015
Bu Yargıtay Kararında Şu Hususlar
Tartışılmıştır:
ü Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması ne demektir, hukuki sonuçları nedir;
ü Borçlar
Kanununun, Ceza ve Medeni Hukuk arasında münasebeti nasıldır; Ceza davası
sonuçlarının hukuk davası sonuçlarında bağlayıcı olup olmadığı;
ü Bilirkişi
kimdir, ne zaman bilirkişi görüşüne başvurulur; Bilirkişiye başvurulması yasak
haller;
ü Motorlu
araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin istemler ve bunlara
ilişkin zamanaşımı defi;
Olayın Kısa Özeti
10.12.2002 tarihinde yağışlı
havada saat 15:00 sularında tek yönlü, asfalt yolda kazalı sigortalının
içinde bulunduğu ve davalı M.. Ş.. yönetimindeki ... plaka sayılı aracın, önündeki
M.. Y.. yönetimindeki ... plaka sayılı araca çarparak neden olduğu maddi
hasarlı trafik kazası sonrası; kazaya karışan araçların emniyet şeridinde park
haline alındığı, akabinde görevli polislerin arkadan gelen araçları durdurmaya
çalışırken davalı Y.. T.. yönetimindeki ... plaka sayılı aracın direksiyon
hakimiyetini kaybedip ekseni etrafında dönmek suretiyle dengesizce ilerleyip
sol arka kısmıyla park halindeki ... plaka sayılı aracın arkasına çarparak
sigortalının yaralanmasına sebep olduğu;
Olay sonrası M.Ş. hakkında beraat
kararı verilmiştir.
Yaralanmaya sebep olan araç
şoförü Y.T. hakkında tam kusurlu olduğu gerekçesi ile ceza verilmiş, Y.T.
tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay tarafından bozulmuş; yeniden yapılan
yargılamada Y.T. hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilmiştir.
(Bu konuda Yargıtay kararından
detaylı açıklama olmasa da, verilen karar içeriğine göre, bundan sonraki olayın
şu şekilde cereyan ettiği düşünülmektedir)
Sosyal Güvenlik Kurumu, zararının
karşılanası için Y.T. aleyhine başvuruda bulunarak hukuk davası açılmasını
sağlar. Mahkeme bunu kabul etse de, Y.T.nin avukatları, “zamanaşımı” itirazında
bulunmasına rağmen, mahkeme bunu dikkate almaz.
Hem zamanaşımı itirazının dikkate
alınmaması ve hem de bilirkişi raporundaki tutarsızlıklar ve uzman kişi
tarafından raporun hazırlanmaması sebebi ile Yargıtay ilk derece mahkemesi
kararını bozar.
Yargıtayın, İlk Derece Mahkeme Kararını
Bozma Gerekçesi:
Meydana gelen trafik iş
kazasındaki, özellikle ceza davasında Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas
Dairesinden alınan 15.03.2006 tarihli raporun dikkate alındığı; gerçek kusur
oran ve aidiyetinin tespiti için konuda ehil trafik uzmanı bilirkişisinden
alınacak kusur raporu sonrası yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar
verilmesi gerekirken, maddi olgunun belirlenmesinin bilirkişiye
bırakıldığı ve maddi veri ile vakıalarla örtüşmeyen bilirkişi raporu
dayanak alınarak yazılı şekilde karar verilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı
olup bozma nedenidir.
YARGITAY KARARI GEREKÇESİ VE ÖNE ÇIKAN
HUSUSLAR
Hükmün Açıklanmasının Geri
Bırakılması İle İlgili Olarak Öne Çıkan Hususlar:
Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, aynen seçenek yaptırıma çevirme, erteleme kurumlarında olduğu gibi
hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından birisidir. Özellikle ilk
defa suç işleyen kimselerin hemen cezalandırılmasını ceza adaleti ile güdülen
amaca uygun görmeyen Kanun koyucu, verilecek cezanın bireyselleştirilmesinde
olduğu gibi kurulan hükmün açıklanıp açıklanmayacağı konusunda da hâkime takdir
yetkisi vermeyi uygun görmüştür. Böylece hâkimin yetkisi arttırılarak, bir
şansa daha ihtiyacı olan sanıkların hâkim tarafından durumlarının bir daha
değerlendirilmesi imkânı getirilmiştir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet
hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.
5271 sayılı Kanunun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı, hukuki nitelikçe durma kararı niteliğinde değildir. Bu
karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da
açıkça itiraz olarak öngörülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi halinde 5271
sayılı Kanunun 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu
aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan,
temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir.
“Kurulan hükmün sanık hakkında
hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm”
değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin
kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür
kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması
yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir
karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan
da söz edilemeyecektir.
Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade
etmemekte, her hangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hal üzere
bırakılmakta, aynen yargılanan kimse durumunda kalmakta ve yapılan yargılama
geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin
sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu
nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse,
hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukuki
statüden dışarıya çıkarılamaz.
Ceza Davası Sonuçlarının Hukuk
Davası Sonuçlarında Bağlayıcı Olup Olmadığı ile İlgili Olarak Öne Çıkan
Hususlar:
"Hakim, kusur olup
olmadığına .karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı
olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir.
Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin
hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez." düzenlemesinden çıkan genel
sonuç olan, hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen
"hükümlülük" kararı ile bağlı olmasına göre, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilen ceza yargılamasında kesinleşmiş bir ceza
mahkemesi kararı sözkonusu olmadığından, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza
mahkemesi kararından söz etmenin mümkün olmayacağı sonucuna ulaşılacağı
belirgindir.
Bilirkişi Raporları ile İlgili
Olarak Öne Çıkan Hususlar:
HMK. 266 ve devamı (HUMK. 275
vd.) maddelerine göre takdiri kanıt olarak düzenlenen “bilirkişi”; görülmekte
olan davada hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile
çözümlenmesi imkanı bulunmayan ve özel, teknik bilgiyi gerektiren
konuda/konularda oy ve görüşüne başvurulan, bu anlamda mahkemeye yardımcı olan
üçüncü kişi olarak tarif edilmektedir. Konuluş sebepleri arasında hâkimlik
mesleğinin niteliğini ve tarafları pahalı yargıdan korumak bulunan maddede,
çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren durumlarda bilirkişinin oy ve
görüşünün alınması mahkemenin takdir yetkisi içerisinde kabul edilmiş olup,
hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile tespiti/çözümlenmesi
mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulması, emredici hükümle
yasaklanmıştır. Hakim, kanunları doğrudan doğruya uygulayarak iddia ve
savunmadaki sonuç ve istemleri karara bağlamakla yükümlüdür. Bir davada yargı
görevine giren konular için bilirkişi düşüncesi alınamaz, yargı görevi
bilirkişiye aktarılamaz. Yargılama görev ve yetkisini elinde bulunduran hakimin
hak ve adalete uygun karar vermek zorunluluğu bulunduğu gibi, davayı en az
giderle ve en kısa sürede sonuçlandırmak için kendisinden beklenilen özeni
gösterme yükümünün de varlığı tartışmasızdır.
Motorlu Araç Kazalarından
Doğan Maddi Zararların Tazminine İlişkin Zamanaşımı Defi İle İlgili Olarak Öne
Çıkan Hususlar:
Borcu ortadan kaldırmamakla
birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak
bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla,
mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü
takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir. 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi
zararların tazminine ilişkin istemlerin, zarar görenin, zararı ve tazminat
yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden
başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı; tazminat yükümlüsüne
karşı kesilen zamanaşımının, sigortacıya karşı da kesilmiş olacağı hüküm altına
alınmıştır. Anlaşılacağı üzere maddedeki zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi
gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta
olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, gelirin onay, giderlerin sarf ve
ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin
olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır.
Bu kapsamda; ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen
üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili
öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda
ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun
öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki zamanaşımı
süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten
itibaren, bir başka anlatımla, ancak her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye
başlayacağı dikkate alınmalıdır. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen
mahkûmiyet kararının kesinleşmesi, Kurum sigorta müfettişi veya Çalışma
Bakanlığı iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi ya
da ilk rücu davasının açılma tarihi faile ıttıla tarihi olarak kabul
edilmektedir