14- Kaza, Ölenin Kusuruyla Oluşmuşsa ve Kaza Oluş Sebebi İşyerinin Faaliyet Alanıyla Doğrudan İlgili Değilse, İşverenin Kusur Sorumluluğundan Bahsedilemez (Yargıtay CGK 2015/75)
31.03.2015, Yargıtay Ceza Genel
Kurulu (CGK) E. 2013/654, K.2015/75
25.01.2013, Honaz Asliye Ceza
Mahkemesi 1028-57sayılı hüküm
04.07.2012, Yargıtay 12. Ceza
Dairesi 16621-16838 sayılı kararı
16.12.2009, Honaz Asliye Ceza
Mahkemesi 43-276 sayılı hüküm
Bu Yargıtay Kararında Şu Hususlar
Tartışılmıştır:
Suçun manevi unsurları, Taksirle
ölüme neden olma, Suçta taksir ve unsurları, Üçüncü bir kişinin veya mağdurun
hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi, Taksirli suçlarda iştirak,
Herkesin kendi kusuru oranında sorumlu tutulması, Üçüncü bir kişinin veya
mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi, Denetleme ve
koordinasyon yükümlülüğünü yerine getirmemenin neticesi, Nedensellik bağının
kesilme halleri, Ölümle sonuçlanan iş kazasında fabrika sahibi ve işletme
müdürü olan sanıkların kusurları, Fabrika sahibi ve işletme müdürünün iş
güvenliği kurallarının uygulanmasını sağlamakla ve denetlemekle yükümlü olması,
Bilirkişi raporlarının mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmaması.
Olayın Kısa Özeti
Ölen fabrika işçisi, fayans
kesim bölümü sorumlusu olup çıkarılan mermerlerin kalitesini kontrol
etmekle yükümlüdür. Görev alanında çatıyla ilgili hiçbir yetki ve sorumluluğu
olmamasına rağmen branda çekme işini izlemek için çatıya çıkıp polyester
kısma basarak beş metre yükseklikten düşerek hayatını kaybeder.
Denizli Horaz Asl. Cz.
Mahkemesinde sanık olarak yargılanan fabrika sahibi FD ve işletme müdürü MU’ya
taksirle ölüme sebebiyet vermekten ceza verilir ve cezalar ertelenir. (Honaz
Asliye Ceza Mahkemesi 16.12.2009 gün ve 43-276 sayılı hüküm)
Sanık avukatlarınca temyiz edilen
hüküm, Yargıtay tarafından, “Sanıkların kusurlarının olmaması sebebi ile beraat
etmeleri gerektiği” yönündeki kararı ile bozulur. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi
04.07.2012 gün ve 16621-16838 sayılı kararı)
Honaz Asliye Ceza Mahkemesi yine,
“sanıkların mermer fabrikasının sahibi ve işletme müdürü olup, iş güvenliği
kurallarının uygulanmasını sağlamakla ve denetlemekle yükümlü oldukları,
suçlamaları kabul etmeseler de, bilirkişi raporları doğrultusunda müteveffanın
ölümüne yol açan kazanın meydana gelmesinde tali kusurlu olduklarından
cezalandırılmaları gerektiği” yönünde cezada direnme kararı almıştır. (Honaz
Asliye Ceza Mahkemesi 25.01.2013 gün ve 1028-57sayılı hüküm)
Sanık avukatlarının yeniden
temyiz başvurusu ile dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) gelmiştir. Yargıtay
CGK da, Yargıtay 12 CD kararı doğrultusunda karar vermiş, ilk derece mahkemesi
kararını bozmuş; kazanın işçinin kendi kusuru sebebi ile meydana geldiği göz
önüne alındığında işveren ve işletme müdürünün beraat etmesi gerektiğini
belirtmiştir. (Yargıtay CGK E. 2013/654, K.2015/75, 31.03.2015)
Yargıtay CGK Kararı ve Gerekçesi:
Parantez içindeki ifadeler Yargıtay
kararında bulunmamakta, sadece konunun daha iyi anlaşılabilmesi için sonradan
açıklama olarak yazılmıştır.)
Neticenin ölenin kendi hareketi
sonucu meydana geldiği (iş kazasının
tamamen işçi hatası ile meydana geldiği), çatıya branda sermesi
ya da yapılan işi kontrol etmek üzere çatıya çıkması hususunda ölene herhangi bir talimat vermeyen ve
çalışanları sürekli gözetlemelerine imkân bulunmayan fabrika sahibi ve işletme
müdürünün iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda yeterli önlem alınıp
alınmadığını denetlemedikleri, uyarı levhalarını gerekli yerlere astırmadıkları
veya fabrikada merdiven ya da seyyar bir platform bulundurmadıkları kabul
edilse bile, (aslında bu sayılanları normalde
gerçekleştirmişler ama yapmamış olsalar bile) bu hareketleriyle
meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağı bulunmadığı, çatıyla
ilgili doğrudan bir faaliyet göstermeyen fabrikada çatı merdiveni ya da
platform bulundurulmamasının da sonuca doğrudan etkili olmadığı (fabrika normal şartlarda mermer fabrikası, çatı ile işleri
yok, bu sebeple çatı için platform bulundurulmamasının işçinin çatıdan düşmesi
ile ilgili nedensellik bağı yok), meydana gelen zararlı neticeye
ölenin kendi hareketiyle sebebiyet verdiği, sanıklara izafe edilebilecek
herhangi bir kusur bulunmadığı, sanıklara
kusur yükleyen bilirkişi raporlarının da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmadığı
anlaşıldığından, sanıkların atılı suçtan beraatlarına karar verilmesi
gerekmektedir.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARINDA TARTIŞILAN
VE ÖNE ÇIKAN HUSUSLAR
Taksir ve Kusur Kavramı İle
İlgili Olarak Kararda Öne Çıkan Hususlar:
Taksi/Kusur, hukuki
anlamda; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi
şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi şeklinde de
olabilir. Taksir, öğreti ve yargısal kararlarda; "failin suç tipindeki
neticeye yönelik kast içinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği
takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş
suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle istemediği ve fakat öngörülebilir bir
neticeyi gerçekleştirmesi" şeklinde tanımlanmıştır.
Suçun manevi unsurlarından olan
kast gibi taksirde de, birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz
konusudur. Toplumsal hayatta belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına
zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma
zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar birlikte yaşama mecburiyetinden
doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli
suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail;
dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile
karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin
varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Taksirin unsurları; 1- Suçun
taksirle işlenebilen bir suç olması, 2-
Hareketin iradiliği, 3- Neticenin iradi olmaması, 4- Hareketle netice arasında
nedensellik bağının bulunması, 5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen
öngörülmemiş olması şeklinde kabul edilmektedir.
Birden Fazla Kişinin Taksiri
ve Kusuru Halinde Nedensellik Bağı ve Kusur Oranları İle İlgili Olarak Kararda
Öne Çıkan Hususlar:
Neticenin gerçekleşmesinde,
mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli
davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli
sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin vasfını da
değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda kusurun derecelendirilmesi
suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak
temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
Taksirden söz edilebilmesi için
failin hareketi ile meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağının
varlığı aranmıştır. Diğer bir ifade ile bütün suçlarda olduğu gibi, taksirli
suçlarda da fiil ile netice arasında nedensellik bağının bulunması
cezalandırmanın şartını teşkil edecektir.
Taksirle işlenen suçtan dolayı
verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Birden fazla kişinin
taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her
failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
Zararlı neticenin, failin
hareketinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucunda
meydana geldiği durumlarda, taksirle sorumluluk şartlarının bulunup
bulunmadığının belirlenmesi açısından neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin
iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin
tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da
bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca
bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile
netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna
karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu
hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden
meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip, TCK'nun 40. maddesine
göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, aynı kanunun
22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı
ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Üçüncü bir kişinin veya mağdurun
hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik
ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler
kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir.
Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen
kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır.
Birden fazla kişinin birleşen
fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hallerde, bu faillerin hareketi ile
netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu
hallerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin
bulunması ön koşuldur. Ekip halinde faaliyeti gösterenlerden birisine
diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü
yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet
vermiş olabilir. Bu halde bu kişi neticeden sorumlu olur.
Bilirkişi Raporları ve Bu
Raporların Yargı Mercileri Nezdinde Bağlayıcı Olup Olmadıkları İle İlgili
Olarak Kararda Öne Çıkan Hususlar:
Sahip bulunduğu uzmanlık
bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, tanzim ettiği raporu
delil değil, "delil değerlendirmesi aracı" olan bilirkişiye
başvurmanın amacı, "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren
hallerde görüş alınmasıdır."
Anılan hükümler uyarınca hâkim,
çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi
dinleyebilir veya rapor isteyebilir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve
hukuki bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye
başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye
ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği "akıl hastalığı, parada
sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi hususlar dışında hâkimin
bilirkişi raporu alması mecburiyeti bulunmadığı gibi, bilirkişi raporu da
mahkemeyi bağlayıcı nitelikte değildir.
Ölümle sonuçlanan kazada
sanıkların kusurlu olup olmadıkları hususunun uzmanlık gerektiren özel ve
teknik bir konu olduğu açık ise de, bu konudaki bilirkişi raporunun hâkimin
delilleri serbestçe takdir yetkisini elinden almayacağı bilinmektedir. Nitekim
bu husus, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 23/C–3 maddesinde; "Adli
Tıp Genel Kurulu kararları nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri
serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz" şeklinde hüküm altına
alınmıştır.