14- Kaza, Ölenin Kusuruyla Oluşmuşsa ve Kaza Oluş Sebebi İşyerinin Faaliyet Alanıyla Doğrudan İlgili Değilse, İşverenin Kusur Sorumluluğundan Bahsedilemez (Yargıtay CGK 2015/75)

  • Oluşturulma Tarihi : 2019-05-05 00:02:13
  • Son Güncelleme: 2019-07-22 15:48:51
  • Yazar/Hazırlayan: Belirtilmemiş
  • Yükleyen: Ahmet Kılıç
  • Doküman No: 402003
  •    3360
  •    56
  •    5
  •    3
  •    https://isg.email/C6HVpy

31.03.2015, Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) E. 2013/654, K.2015/75

25.01.2013, Honaz Asliye Ceza Mahkemesi 1028-57sayılı hüküm

04.07.2012, Yargıtay 12. Ceza Dairesi 16621-16838 sayılı kararı

16.12.2009, Honaz Asliye Ceza Mahkemesi 43-276 sayılı hüküm

 

Bu Yargıtay Kararında Şu Hususlar Tartışılmıştır:

Suçun manevi unsurları, Taksirle ölüme neden olma, Suçta taksir ve unsurları, Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi, Taksirli suçlarda iştirak, Herkesin kendi kusuru oranında sorumlu tutulması, Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi, Denetleme ve koordinasyon yükümlülüğünü yerine getirmemenin neticesi, Nedensellik bağının kesilme halleri, Ölümle sonuçlanan iş kazasında fabrika sahibi ve işletme müdürü olan sanıkların kusurları, Fabrika sahibi ve işletme müdürünün iş güvenliği kurallarının uygulanmasını sağlamakla ve denetlemekle yükümlü olması, Bilirkişi raporlarının mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmaması.

 

 

Olayın Kısa Özeti

 

Ölen fabrika işçisi, fayans kesim bölümü sorumlusu olup çıkarılan mermerlerin kalitesini kontrol etmekle yükümlüdür. Görev alanında çatıyla ilgili hiçbir yetki ve sorumluluğu olmamasına rağmen branda çekme işini izlemek için çatıya çıkıp polyester kısma basarak beş metre yükseklikten düşerek hayatını kaybeder.

 

Denizli Horaz Asl. Cz. Mahkemesinde sanık olarak yargılanan fabrika sahibi FD ve işletme müdürü MU’ya taksirle ölüme sebebiyet vermekten ceza verilir ve cezalar ertelenir. (Honaz Asliye Ceza Mahkemesi 16.12.2009 gün ve 43-276 sayılı hüküm)

 

Sanık avukatlarınca temyiz edilen hüküm, Yargıtay tarafından, “Sanıkların kusurlarının olmaması sebebi ile beraat etmeleri gerektiği” yönündeki kararı ile bozulur. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 04.07.2012 gün ve 16621-16838 sayılı kararı)

 

Honaz Asliye Ceza Mahkemesi yine, “sanıkların mermer fabrikasının sahibi ve işletme müdürü olup, iş güvenliği kurallarının uygulanmasını sağlamakla ve denetlemekle yükümlü oldukları, suçlamaları kabul etmeseler de, bilirkişi raporları doğrultusunda müteveffanın ölümüne yol açan kazanın meydana gelmesinde tali kusurlu olduklarından cezalandırılmaları gerektiği” yönünde cezada direnme kararı almıştır. (Honaz Asliye Ceza Mahkemesi 25.01.2013 gün ve 1028-57sayılı hüküm)

 

Sanık avukatlarının yeniden temyiz başvurusu ile dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) gelmiştir. Yargıtay CGK da, Yargıtay 12 CD kararı doğrultusunda karar vermiş, ilk derece mahkemesi kararını bozmuş; kazanın işçinin kendi kusuru sebebi ile meydana geldiği göz önüne alındığında işveren ve işletme müdürünün beraat etmesi gerektiğini belirtmiştir. (Yargıtay CGK E. 2013/654, K.2015/75, 31.03.2015)

 

 

Yargıtay CGK Kararı ve Gerekçesi:

 

Parantez içindeki ifadeler Yargıtay kararında bulunmamakta, sadece konunun daha iyi anlaşılabilmesi için sonradan açıklama olarak yazılmıştır.)

 

Neticenin ölenin kendi hareketi sonucu meydana geldiği (iş kazasının tamamen işçi hatası ile meydana geldiği), çatıya branda sermesi ya da yapılan işi kontrol etmek üzere çatıya çıkması hususunda ölene herhangi bir talimat vermeyen ve çalışanları sürekli gözetlemelerine imkân bulunmayan fabrika sahibi ve işletme müdürünün iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda yeterli önlem alınıp alınmadığını denetlemedikleri, uyarı levhalarını gerekli yerlere astırmadıkları veya fabrikada merdiven ya da seyyar bir platform bulundurmadıkları kabul edilse bile, (aslında bu sayılanları normalde gerçekleştirmişler ama yapmamış olsalar bile) bu hareketleriyle meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağı bulunmadığı, çatıyla ilgili doğrudan bir faaliyet göstermeyen fabrikada çatı merdiveni ya da platform bulundurulmamasının da sonuca doğrudan etkili olmadığı (fabrika normal şartlarda mermer fabrikası, çatı ile işleri yok, bu sebeple çatı için platform bulundurulmamasının işçinin çatıdan düşmesi ile ilgili nedensellik bağı yok), meydana gelen zararlı neticeye ölenin kendi hareketiyle sebebiyet verdiği, sanıklara izafe edilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı, sanıklara kusur yükleyen bilirkişi raporlarının da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmadığı anlaşıldığından, sanıkların atılı suçtan beraatlarına karar verilmesi gerekmektedir.

 

 

YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARINDA TARTIŞILAN VE ÖNE ÇIKAN HUSUSLAR

 

Taksir ve Kusur Kavramı İle İlgili Olarak Kararda Öne Çıkan Hususlar:

Taksi/Kusur, hukuki anlamda; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi şeklinde de olabilir. Taksir, öğreti ve yargısal kararlarda; "failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi" şeklinde tanımlanmıştır.

 

Suçun manevi unsurlarından olan kast gibi taksirde de, birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz konusudur. Toplumsal hayatta belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar birlikte yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.

 

Taksirin unsurları; 1- Suçun taksirle işlenebilen bir suç olması,  2- Hareketin iradiliği, 3- Neticenin iradi olmaması, 4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması, 5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması şeklinde kabul edilmektedir.

 

 

Birden Fazla Kişinin Taksiri ve Kusuru Halinde Nedensellik Bağı ve Kusur Oranları İle İlgili Olarak Kararda Öne Çıkan Hususlar:

 

Neticenin gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.

 

Taksirden söz edilebilmesi için failin hareketi ile meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağının varlığı aranmıştır. Diğer bir ifade ile bütün suçlarda olduğu gibi, taksirli suçlarda da fiil ile netice arasında nedensellik bağının bulunması cezalandırmanın şartını teşkil edecektir.

 

Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

 

Zararlı neticenin, failin hareketinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucunda meydana geldiği durumlarda, taksirle sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip, TCK'nun 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, aynı kanunun 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.

 

Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır.

 

Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hallerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hallerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip halinde faaliyeti gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu halde bu kişi neticeden sorumlu olur.

 

 

Bilirkişi Raporları ve Bu Raporların Yargı Mercileri Nezdinde Bağlayıcı Olup Olmadıkları İle İlgili Olarak Kararda Öne Çıkan Hususlar:

 

Sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, tanzim ettiği raporu delil değil, "delil değerlendirmesi aracı" olan bilirkişiye başvurmanın amacı, "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır."

 

Anılan hükümler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi dinleyebilir veya rapor isteyebilir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği "akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi hususlar dışında hâkimin bilirkişi raporu alması mecburiyeti bulunmadığı gibi, bilirkişi raporu da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte değildir.

 

Ölümle sonuçlanan kazada sanıkların kusurlu olup olmadıkları hususunun uzmanlık gerektiren özel ve teknik bir konu olduğu açık ise de, bu konudaki bilirkişi raporunun hâkimin delilleri serbestçe takdir yetkisini elinden almayacağı bilinmektedir. Nitekim bu husus, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 23/C–3 maddesinde; "Adli Tıp Genel Kurulu kararları nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz" şeklinde hüküm altına alınmıştır.