Toplumsal Kapasitenin Geliştirilmesi ve Toplum Eğitimleri
1999 yılında meydana gelen ve çok büyük bir yıkıma neden olan depremler, Türkiye’nin bir “afet ülkesi” olduğu gerçeğini, tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. 1999 yılından bugüne kadar yaşananlar, ülkemizde toplum tabanlı, modern ve bütünleşik bir afet yönetim sistemine olan ihtiyacı açıkça ortaya koymaktadır.
Bugüne kadar afet yönetimi alanında yürütülen çalışmalarda olduğu gibi, bu kitapta da vurgulandığı üzere, günümüzün modern afet yönetim sistemlerinin temelini oluşturan “risk yönetimi” anlayışı ve bu kapsamda yürütülen zarar azaltma faaliyetlerinin temeli toplumsal bir afet kültürünün oluşturulmasına dayanmaktadır.
Önlem alarak bireyin kendisini ve yakın çevresini doğal, insani ve teknolojik kaynaklı tehlikelerin yaratacağı zararlardan koruması mümkün olabilmektedir.
Önlem almak ise bilinçli olmak ile mümkündür; bu ise eğitimlerle sağlanabilmektedir.
Bu nedenle artık toplumumuzu afet ve acil durum yönetimi konularındaki ön yargılardan arındıracak, davranışlarında iyi yönde köklü değişikliklere yol açabilecek yaygın ve doğru eğitim çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Böylece ülkemiz bir afet sonrası yıkım ve yara sarma sarmalından çıkacak, modern afet yönetiminde olduğu gibi, müdahale ve iyileştirme çalışmalarından oluşan kriz yönetiminden daha çok, zarar azaltma ve hazırlık çalışmalarından oluşan risk yönetimine önem verilecektir.
Bu nedenle ülkemizde artık, “insanlarımızı enkaz altından nasıl kurtarırız?” düşüncesiyle yapılan çalışmaların yerine, “insanlarımız enkaz altında kalmasın!” düşüncesiyle yapılacak olan toplum tabanlı çalışmalara öncelik vermemiz gerekiyor.
Afetler olmadan gerekli hazırlıkların ve önlemlerin alınmasının, en az afet sırasındaki etkin müdahale kadar önemli olduğu, hatta bunların bir bütünün parçaları olduğu ortadadır.
Ülkemizde ve diğer ülkelerde yaşanan deneyimlere bağlı olarak acil durum yönetimi, eğitim öğretimle sürekli olarak değişebilmeli ve kapsamı toplumun birey ve aileden kurum, ve kuruluşlara doğru genişleyebilmelidir.
Böylece, ülkemizde son yıllarda yaşadığımız acı derslerden sonra bir çok sivil toplum örgütü, özel ve kamu kurum ve kuruluşları afetlere hazırlık eğitimleri de almaya ve/veya vermeye başladı. Ancak bu olumlu gelişmelerin topluma sağlayacağı yararları korumak ve bilgi farklılıklarından doğabilecek karmaşıklığın engellenmesi gerekmektedir. Bugün insanlarımız afetlerin öncesinde, anında ve sonrasında ne yapacağını hala tam olarak bilemiyor.
Halbuki bu eğitimler daha çok beceriye yönelik olmalı, eğitimlerde biçim olarak taklit öne çıkmamalı ve topluma doğruluğu şüphe getirmeyen ortak mesajlar verilmelidir. Bu konuda da öncelikle standartlar oluşturulmalı ve kalite de denetlenmelidir.